ARTalanSanat Yazıları

FOTOĞRAFIN PSİKOLOJİSİ

Sanat, Rodin’e göre Dünyayı anlamak ve anlatmak isteyen bir düşünce çabasıdır. Psikanalitik kuramı ortaya atan Freud’a göre; erişkinin yaşam karşısındaki tavrı, oyun keyfi ya da gerçekliğin ötesine atılan bir adım, ıstırabın teatral betimlemesidir. Dolayısıyla sanat, insanın kendini anlatma yollarından biridir.

Sanat eseri, bir yaratıcıya bağlı, onun tekniğini, üslubunu, dünya görüşünü, insan anlayışını imleyen, özgün tek ve yeni üründür. İnsan yaratarak varlığını ortaya koymaya çabalar. Yaratıcılık, duyguları tanımayı ve ifade etmeyi, kendi ile iletişim kurmayı ve sorunlara farklı bir noktadan bakmayı sağlamaktadır. Sanat, içimizde var olan büyük gücün -yaratıcılığın- açığa çıkmasını ve bu güç sayesinde kendimizi ifade etmemizi, geliştirmemizi ve sorunlarla başa çıkabilmemizi sağlar. Çevremizi farklı bir gözle algılamamıza, anlamamıza yardımcı olur.

Yaratıcılığı tetikleyen unsur ise hoşnutsuzluktur ve ancak hoşnutsuzluğun olgunlaşmasıyla yaratıcılık süreci başlayabilir.

Ölümsüz olmanın olanaksızlığını bilen insan, belki de sanal bir savunma içgüdüsüyle yaratıcılığını harekete geçirerek, verdiği ürünlerle ölümünün ötesine ulaşmaya çabalamaktadır.

Herkes yaratıcı bir yetenekle dünyaya gelmiştir ve doğasındaki ölümsüz olma güdüsüyle bu yeteneğine bir çıkış yolu bulma gereksinmesi duyar.

Farson’a göre; insanın çocukluklarında yaşadıkları travmalarla sonra yarattıkları arasında önemli bir ilişkinin bulunur. Sanatçının yaratma nedenlerinin gerisinde yaşam öyküsü, kişiliği ve davranışları yatar. Kendini doyumsuzluk içinde hisseden sanatçı yaşamsal gerçekle bağını kopartmıştır ve böylece tüm dikkatini düş gücünün kapsadıklarını gerçekleştirmeye yöneltir.

BİR SANAT OLARAK FOTOĞRAF

Fotoğraf hem bir sanat hem de teknolojinin getirdiği olanakları kullanan bir üründür. Ortaya çıkan ürünün sanatsal olmasını sağlayan, bu tekniği kullanan kişinin duygu, düşünce ve estetik birikimini oluşturduğu esere yansıtarak onu görselleştirmesidir. Sanat insanın kendini anlatma biçimi olduğuna göre fotoğrafı düşüncede yapmak onu sanat başlığı altına sokar.

Kişi fotoğrafla dünyayı insanlara sunmak ister. İnsanlara dünyayı sunarken fotoğrafçı iki ana yoldan birini seçebilir. Birincisi lensin önündeki sahneyi olduğu gibi çekmek ve göstermektir ya da ikinci yolu seçip kendi yorumunu katmaktır. İkinci seçim genellikle ağır basar ve fotoğrafçılık felsefenin ana damarlarından biri olur.

Niyet ve çerçeveleme seçiminin öznelliği nedeniyle fotoğraf kesinlikle fotoğrafçıya aittir.

Bu nedenle fotoğrafçının sahip olamadığı, arzuladığı nesneler fotoğrafa konu olur.

Fotoğrafla nasıl bir mesaj verebiliriz ya da yorum yapabiliriz, içimizde ve lensimizin önünde olan duyguları nasıl fotoğraflarımıza yansıtabiliriz, kafamızda oluşturduğumuz ve hayal ettiğimiz bir görüntüyü makinemizle nasıl gerçek dünyaya aktarabiliriz gibi sorularının cevabı  o an neyi neden çektiğimizi açıklar.

Çoğumuz zaman zaman içimizde yatan yeteneklerden, duygulardan, korkulardan ya da tat aldığımız şeylerden haberdar değiliz. Dolayısıyla fotoğrafta neyi anlatmak istediğimizi bilemiyoruz.

Fotoğrafın temel prensibi; herhangi bir nesneden yansıyan ışığı kullanarak, ışığa duyarlı bir yüzey üzerinde, ona kaynaklık eden nesnenin bir suretini elde etmektir.

Bireyin bir nesnenin suretini elde etme dürtüsünü, birbiri ile ilintili 3 ana sebep:

  1. Sahip olunan ve değer verilen şeyleri yitirme kaygısı (Ölümün önüne geçme çabası)
  2. Fetiş nesne yaratma ihtiyacı
  3. Sahiplenme arzusu

Ölümsüzlük isteği

Tüm fotoğraflar, zaman ve mekan boyutundan bir kesittir. Dondurulmuş an, aslında sadece zamanın akışını öngörmektedir. Hayatına devam etmekte olan bir kişinin fotoğrafı, fotoğraflanma anının artık geçmişte kalmış olması nedeniyle, her gün biraz daha yaklaştığı ölümünü hatırlatır .

Fetiş Nesnesi

Fotoğrafın yok olanın yerine geçmesi, ama aynı zamanda sürekli eksikliğini anımsatması; fetiş nesne olabilme koşullarını da fazlasıyla yerine getirmektedir. Fetiş nesne hem bir kaybı (eksikliği), hem de kayba karşı bir korumayı içerir. Bu durumda elden yiteceği düşünülen her şey, fotoğrafa konu olma şansını yakalamıştır.

Birçok kişinin sürekli cebinde taşıdığı fotoğraflar, oturma odasının en saygın köşesinde yerini alan çerçeveli fotoğraflar, ve başkalarına gösterilmek üzere düzenlenmiş fotoğraf albümleri temelde bu işlevi üstlenmişlerdir.

Sahiplenme isteği

Sahiplenme arzusu ile yakın sayılabilecek fark ettirmeden bakma, seyretme arzusu da dolaylı yoldan fotoğraf eyleminin bir parçasıdır.

Fotoğrafçı fotoğrafını çekeceği konu arasında yapılan sözsüz bir anlaşma sayesinde kamerasının küçük penceresinden gizliden gizliye dikizlemektedir.

Çevresiyle yeterince rahat ilişki kuramayan kişi fotoğraf makinesini bir aracı olarak kullanarak sahiplenmeyi düşlediği nesne ile rahat bir ilişki kurma fırsatını yakalar. Böylece ilişkide hayal bile edemeyeceği dominant konumuna geçer.

DEKLANŞÖR’ÜN ANLAMI

Başarılı olsun veya olmasın fotoğrafçı bir nedeni, bir sonucu veya kendi derdini anlatmak için denklanşörüne dokunur.

Denklanşör; fotoğrafçının kendi gerçeğini kayıt altına alma anında bir tetik görevi görür. Bir nevi fotoğrafçının ve onun yardımcısı kameranın gerçeğe ilişkin yönlendirmelerini kesinleştiren bir karar noktasıdır.

Fotoğrafçının denklanşöre bastığı o anı erotik hazla eşdeğer tutar Çerkez Karadağlı. Bu hazzın kaynağı dokunma duygusunun yanında görmenin de hazzıdır da.

Başarılı olsun veya olmasın fotoğrafçı bir nedeni, bir sonucu veya kendi derdini anlatmak için denklanşörüne dokunur.

Denklanşör; fotoğrafçının kendi gerçeğini kayıt altına alma anında bir tetik görevi görür. Bir nevi fotoğrafçının ve onun yardımcısı kameranın gerçeğe ilişkin yönlendirmelerini kesinleştiren bir karar noktasıdır.

İnsan haz almaya dönük bir canlıdır.

Fotoğrafçının denklanşöre bastığı o anı erotik hazla eşdeğer tutar Çerkez Karadağlı. Bu hazzın kaynağı dokunma duygusunun yanında görmenin de hazzıdır da.

Foucault’nun ‘insanlar kendilerini ve ötekileri yönetirler’ şeklindeki etkili deyişiyle parmak basılan öz­denetiminden / toplumsal denetimden sıyrılma, kurtulma hazzıdır.

Bu haz, anlamdan kaçma hazzıdır, çünkü anlam daima toplumsal olarak üretilmekte dahası öznede bulunan toplumsal güçleri yeniden üretmektedir. Bir şeyleri anlamlandırma daima, ister oturmamış ister göçebe olsun, özneye dönük anlamların oluşturulmasını gerektirir. Barthes bunu ‘bedenle okuma’ eğretilemesine dek genişletir.

Kaybetme korkusu, fetiş yaratma ihtiyacı ve sahiplenme arzusu tamamen birbirine paralel bir dürtüye; normal hayatın bir parçası olması ve normal hayatın akışını olumsuz etkilememesi nedeniyle patolojik bir boyut taşımadığı rahatlıkla söylenebilecek olan ‘fotoğraf çekme’ dürtüsüne dönüşmektedir.

Deklanşöre dokunmak fotoğrafın zamanda yolculuğunu başlatır. Böylece fotoğrafçı kendi gerçeğine biraz daha yaklaşmış olur. Oysa ki denklanşöre dokunmak gerçek ile gerçek dışılığa eşit düzeyde şans tanımaktır.

Fotoğrafçı gerçeğe olan subjektif bakış açısıyla bizi baskı altında tutar.

Fotoğrafçının sunduğu görüntüler kendisinin subjektif yargılarıdır. Onu izleyenin yargıları objektif hale getirir. Bu süreç sonrasında taraflı bakış açısına sahip fotoğraflar o bakışı bakan tarafından doğru olarak algılanmasını sağlar.

Yazar: Ayşe KUDU ARICAN

1987 Bartın doğumlu olan Ayşe Kudu Arıcan Anadolu Öğretmen lisesinde okurken resim öğretmeninin manuel fotoğraf makinesi ile fotoğraf çektirip karanlık odada çekilen fotoğrafların çıkartılmasını göstermesiyle tanıştı fotoğrafla. Üniversitedeyken Uludağ Üniversitesi Fotoğraf Amatörleri Kulübüne üye oldu. Fotoğraf teknikleri eğitimi aldı ve manuel fotoğraf makinesi ile yapılan çekim gezilerine katıldı. 2011 yılında iş için geldiği Bolu’da Bolu Fotoğraf Sanatı Derneği (BOFSAD) ile tanıştı. 2012 yılında temel fotoğrafçılık eğitimi aldı ve BOFSAD’a üye oldu. Birçok fotoğraf gezisine ve karma fotoğraf sergilerine katıldı. BOFSAD ve FSK (Ankara Fotoğraf Sanatı Kurumu)’da ‘‘Fotoğrafın Psikolojisi’’ adlı seminer verdi. 2013 yılında ‘‘ Ben, Kendim ve Kişisel Özelliklerim’’ adlı projeyi yürüttü. 8 aylık süren bu projede 45 psikoloji kavramı görselleştirildi ve fotoğraf sergisine dönüştü. 2014 yılından beri Bolu Fotoğraf Sanatı Derneği Yönetim Kurulunda yer almaktadır. Uzman Klinik Psikolog olarak görev yapan kişi evli ve bir çocuk annesidir.